:İslam Öncesi Hayatı:
Atamız Amr bin Ma’dikeribin İslamiyet öncesi hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Arim seli sebebiyle Yemenden göç eden Kahtan Kabilelerinin bir kısmı gibi Zubeydi kabileside eskiden Yemenin kuzeyinde yer alan şimdi ise tamamiyle Suudiarabistan ülkesinin topraklarında bulunan Necid bölgesinin Hail Şehrinin Aja ve Samra dağları arasında kalan bölgesinde doğmuş ve yaşamıştır. Zübeydi Kabilesinin reisi olan olan atamız Amr bin Ma’dikerib namlı Pehlivanlardan ve muhadremun şairlerindedi. Atamız Amr bin Ma’dikerib Ebu Sevr lakabı ile anılırdır. Ve islamın 10 kılıcı arasında yer alan Al-Samsamenin de sahibiydi. Malumunuz Zübeydi Kabilesi Sad’el Aşire Kabilesinin bir kolu ve Sad’el Aşire kabileside Mezhic Kabilesinin bir koludur. Mezhic Kabilesi de Uded bin Zeyd den sonra Kehlan bin Sebe aracılığıyla Kahtan kabilelerinin bir koludur.
:Hz. Amr bin Ma’dikerib Ez-Zubeydinin Müslüman Oluşu:
Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s) haberi kendilerine eriştiği zaman, Amr b. Ma´dikerib, Kays b. Meşrûh El-Murada "Ey Kays! Sen kavminin ulususun! Bize anıldı ki, Hicaz´da Kureyşîlerden Muhammed diye anılan bir zâtzuhur etmiş. Kendisinin peygamber olduğunu söylüyormuş. Gel, sen bizi ona götür de, onun hakkın¬da bilgi edinelim! Eğer kendisi dediği gibi gerçekten peygamberse, bu bize gizli kalmaz, anlarız. Karşılaştığımız zaman ona tâbi oluruz. Aksi takdirde, kendisi hakkındaki bilginin mahiyetini öğrenmiş oluruz" dedi. Kays b. Meşruh, Amr b. Ma´dikerib´in teklifini kabul etmekten kaçındı ve onun görüşünü beyinsizlik saydı.
Amr b. Ma´dikerib, kavmi olan Benî Zübeyd´den yanına on kişi alarak Hicretin 10. Yılında Medine´ye geldi. Medine´ye gelince: "Bu memleket halkının, Benî Amr b. Âmirlerden seyyidi, ulu kişisi kimdir?" diye sordu. "Sa´db.Ubâde´dir!" denildi. Bunun üzerine, devesini çekerek, Sa´d b. Ubâde´nin evine kadar giderek devesini ıhdırdı. Sa´d b. Ubâde dışarı çıktı ve ona: "Merhaba=Hoşgeldin!" dedi ve hayvanının bağlanmasını ve kendisinin de ağırlanmasını uşağına emretti. Sonra, onu ve yanındaki arkadaşlarını alıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına götürdü. Amr b. Ma´dikerib ve arkadaşları hemen Müslüman oldular. Yüce Allah onlardan razı olsun!
Şeyh Müfid, el-İrşad adlı eserinde şöyle nakleder:
Resulullah (s.a.a) Tebuk Gazvesinden Medine'ye döndüğünde Amr b. Ma'dikereb Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna vardı;
Resulullah ona şöyle buyurdu: "Müslüman ol ey Amr, ta ki Allah seni büyük korkudan korusun (yani korkuların en korkulusundan)." Amr; "Ey Muhammed! En büyük korku nedir? Ben asla korkak bir insan değilim." dedi. (Yazar der ki: Bu sözden, Amr'ın ne kadar cesur biri olduğu anlaşılıyor. Çünkü o, zamanının en cesur savaşçılarındandı. Nakledildiğine göre Amr, kendi döneminin meşhur karamanlarındandı; öyle ki birçok yer onun eliyle fethedilerek İslâm topraklarına kazandırıldı. Samsame adlı kılıcı çok meşhurdu. Bir defasında kılıçla devenin dört ayağını bir vuruşta ortadan ikiye ayırmıştı. Bir gün Ömer b. Hattab, hilafeti döneminde Amr'dan kılıcı kendisine göstermesini istedi. Amr onu getirip Ömer'e verdi. Ömer de kılıcı alıp keskinliğini görmek için onu bir yere vurdu; ama hiçbir etkisi olmadı. Ardından Ömer onu yere atıp; "Bu birşeye yaramaz." dedi. Amr ise şöyle dedi: "Ey Emîr! Siz benden kılıcı istediniz, o kılıcı vuran pazıları değil." Ömer bu söze çok kızdı ve onu kınadı. Hatta bir rivayete göre onu vurdu da.)
Velhasıl Amr; "Ben en büyük korkudan bile korkmuyorum." Deyince, Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey Amr, sandığın gibi değil. Kıyamet günü öyle bir bağırılır (sûra üflenir) ki, bütün ölüler dirilir ve bütün diriler ölür; sadece Allah'ın ölmesini istemedikleri kalır. Ardından ikinci defa bağırılır, bu feryat sonucu tüm ölüler dirilir ve hesap için sıraya geçerler. Bugünde gökyüzü yarılır, dağlar parçalanır, dağ gibi ateş kütleleri cehennemden ayrılıp etrafa yayılır. Bu sahneleri gören her ruh sahibi korkudan titrer, günahlarını hatırlayarak, Allah'ın istedikleri dışında herkes kendisiyle meşgul olur. O hâlde ey Amr, sen nerede, bu nerde!" (Duyduğu sözlerden etkilenen) Amr ise şöyle dedi: "Ben büyük ve yüce şeyler duyuyorum!" Kıyamet o kadar korkunçtur ki, berzah (kabir) âlemindeki bütün ölüler bile onun korku ve dehşetini yaşamaktadırlar. Nitekim Allah'ın velilerinin duasıyla dirilen bazı ölülerin saçlarının tümüyle ağardığı görülmüştür. Onlara sebebi sorulunca şöyle demişlerdir: "Bize dirilmemiz emredilince kıyametin koptuğunu sandık, kıyametin dehşetinden tüm saçlarımız ağardı." Kıyamet Korkusundan Kurtaran Şeyler Şimdi de burada kıyametin zorluklarından ve büyük korkudan kurtulmaya yarayan, on şeyi zikrediyoruz:
1- [Namazlarda Yûsuf, Duhân, Ahkaf ve Asr Surelerini Okumak] Rivayet edilmiştir ki: "Her gün veya her gece Yûsuf Suresini oku- yan kimse, kıyamet günü dirilince yüzü Yusuf'un yüzü gibi (güzel) olacaktır ve kıyamet günü hiç- bir korku yaşamayacaktır." 2 1- Bihar'ul-Envar c.7, s.110 2- Bihar'ul-Envar c.7, s.293
Amr b. Ma´dikerib ve arkadaşları Medine´de birkaç gün oturduktan ve bahşişlerini aldıktan sonra yurtlarına döndüler. Kays b. Meşruh, Amrb. Ma´dikerib´in Peygamberimiz Aleyhisselama iman ve ikrarda bulunduğunu haber alınca, onu ölümle tehdide kalktı.
Amr b. Ma´dikerib de, söylediği uzun bir şiirle onu en ağır bir dille tahkir ve tehdit etti.
"Beni kınıyor musun? Benim hazırlığım var. Bedenim var. Mızrağım var, güdülmesi kolay, genç develerim var.
Beni kınıyor musun? Ben ancak gençliğimi çağırıcının davetine icabet etmekle tükettim.
Çağırıcının çağrısına bahadırlarla birlikte gidip icabet ettim. Artık cismim zayıflaştı. Omuzum kılıç taşıya taşıya çöktü.
Kavmin aklı gittikten sonra benim aklım hâlâ kaldı.
Ama onların azığından önce benim azığım tükendi.
Kayslılar, benimle karşılaşmak istediler. Ben de istedim ve benim istediğim şey nerede?
Kendisi gelerek benden kâm almak isteyen beyinsizler niçin beni mazur görmüyorlar?
Ben onların yaşamasını istiyorum ama onlar beni öldürmek istiyorlar.
Dostundan muradını almak isteyen kimse senden özür diliyor."
Yine Zuhrat-ı Bilalı Nadir kitabının Hendek Bahsi adlı bölümden, Atamız Hz. Amr bin Ma’dikerb’in Müslüman oluşu şöyle anlatılır ;
Yine Amr-ı Madi Kerb ile Hz. Ali karşılaşmıştı. Amr-ı Madi Kerb çok iri cüsseliydi. İriliği nisbetinde kuvveti de çok fazlaydı. Şöyle ki; en büyük insanlar bile Arm-ı Madi Kerb'in yanında ufak bir çocuk gibi kalırdı. Bir öğünde, bir deveyi bir oturmada yer kalkardı. Kendisinin kılıcı, ölen bir adamın karnının üzerine konursa kılıç kendi ağırlığı ile insanı ikiye bölerdi. Yani sadece Amr-ı Madi Kerb'in kılıcının ağırlığı, Hz. Ali'nin ağırlığından bir kaç misli daha fazla idi. Yine iki kaşının arası bir karış idi. Bunun için yenilmesine imkân yoktu. Hz. Ali ile karşılıklı birbirlerine hamleler devam etti. Hz. Ali'ye bir hâl gelip, Amr-ı Madi Kerb'i kaldırıp yere vurdu. Hz. Ali, Amr-ı Madi Kerb'e:
– Müslüman ol, dedi ve Amr-ı Madi Kerb kabul etti. Şehâdet kelimesi getirip müslüman olmuştu. Amr-ı Madi Kerb, Peygamberimiz(sav)'e:
– Ben, kılıcı Ali'ye vurduğum zaman beyaz bir kuş, Ali'nin üzerine kanadını geriyordu. O kuş neydi? Peygamberimiz (sav):
– O kuş dediğin Cebrâil (as)'di. Amr-ı Madi Kerb:
– Ne kadar hızlı vurdumsa bir tüyünü dahi kestiremedim. Peygamberimiz (sav):
– Sen, onu kestiremezsin, demişti. Yine Peygamberimiz(sav):
– Bir deveyi bir oturuşta yediğini söylediler. Ben bir deve kestim. Onu yiyebilir misin? Amr-ı Madi Kerb, devenin hepsini yedi. Peygamberimiz (sav):
– Doydun mu? dedi. Amr-ı Madi Kerb:
– Ali, beni çok fazla yormuş, çok acıkmışım, doymadım, diye cevap verdi.
Amr bin Ma´dikerib´in, Şurahbil b. Ka’ka tarafından rivayet edilen telbiyeye dair bir hadisi vardır. Amr dedi ki: Cahiliye devrinde biz telbiye getirirken şöyle derdik: Seni tazim etmek için sana mazeret beyan ediyor ve buyur diyoruz. İşte Zebid kabilesi kahırla sana geldi. İyi atlar üzerinde onlar topluca koşup geldiler. Dağları ve ovaları kat edip geldiler. Putları boş ve kimsesiz olarak bırakıp geldiler. Ama şimdi telbiye getirirken Allah´a hamd olsun ki, Rasûlullah (s.a.v.)´m bize öğrettiği şekilde şöyle diyoruz: "Buyur Allah´ım, buyur. Ortağın yoktur, buyur. Doğrusu hamd ve nimet sana aittir. Mülk senindir. Ortağın yoktur.’’